Sevgili okur,
Ümit yaşarın şiiriyle seslenmek istiyorum sana.Ancak beni bu kadar yürekten çağırmadığından mı gelemiyorum.Yoksa ben sana sağır yahut sen bana dilsiz misin?Nedenini bilemesem de sesini duyamasam da sevgili okur, bu şiir senden gelmiş gibi okuyup,sana yazmışım gibi okumanı isteyeceğim.
Velhasıl
Sevgili okur;
Bu kadar yürekten çağırma beni
Bir gece ansızın gelebilirim
Beni bekliyorsan, uyumamışsan
Sevinçten kapında ölebilirim
Belki de hayata yeni başlarım
İçimde küllenen kor alevlenir
Bakarsın hiç gitmem kölen olurum
Belki de seversin beni kim bilir
Kal dersen, dağlarca severim seni
Bir deniz olurum ayaklarında
Aşk bu özleyiş bu, hiç belli olmaz
Kalbim duruverir dudaklarında.
Ya da unuturum kim olduğumu
Hatırlamam belki adımı bile
Belki de çıldırır, deli olurum
Sana kavuşmanın heyecaniyle
Aşk bu, bilinir mi nereye varır
Ne durdurur özleyeni, seveni
Bakarsın ansızın gelebilirim
Bu kadar yürekten çağırma beni.
Sevgili okur, biliyor musun beklemenin yıpratıcı olduğunu.İstediğin şeye kavuşmak eminim çok güzel bir duygudur. Ancak beklerken neden bizden bir şeyler eksilmek zorunda? belki de bekleme sürecinde ne kadar eksilirsek o kadar tamamlanacağız kavuştugumuz şeyle. Belki de biz sıfırlandıkça gelen ışık bizi o ölçüde tamamlayacak. Bilemiyoruz. Sadece bekliyoruz.
Ne yazmalıyım? Kafamı kurcalayan onca şey varken ve kalemi elime alıp yazıya geçirmekten bu denli korkuyorken; ne yapmalıyım sevgili okur ?
Kendimden kaçmaktan yorulmuş, kıyıda dinlenmeye çekilmişim.Sanki farklı bir boyuta geçmiş, beklemekteyim.
Sevgili okur, beklediklerimiz her zaman gelir mi? Veya gelirse beklediğimize değecek midir? Bilmiyorum.Tek bildiğim şu an hayatım yazı yazmama bağlıymışcasına yazıyor olmam ve durmaktan delicesine korkmam.
Sevgili okur,
hayal kırıklığı içerisindeyim.Güvendiğim dağlara karlar yağdı, yağıyor. Ve ben hiç bir şey yapamıyorum. Sevdiği tarafından aldatılmış, düğün günü terk edilmiş şaşkın gelin edasıyla , olan bitene bir anlam vermeye çalışıyorum. Bağırmak, haykırmak delicesine ağlamak istiyorum lakin
yapamıyorum.
Sevgili okur,bu nasıl bir işkencedir? İnsanın ağlayamaması , duygularını ifade etmek istediği biçimde ortaya dökememesi nasıl bir ızdıraptır?Bilemiyorum. Sadece yazmalıyım. Kafama silah dayanmışcasına yazmalı ve nefes almaya çalışmalıyım. Yaşamaya değecek cinsten bir nefes almaya çabalamalıyım.
Sevgili okur,
Yaşadığımı hissedinceye kadar sağlıcakla kal
Sevgili okur,
Bu şiir Atilla İlhan’ın ‘Ayrılık Sevdaya Dahil’ kitabından sana gelsin:
Sevgili okur,
Ay nasıl karanlık olabilir? Gecenin biricik lambası olan Ay karanlığa bürünürse güneş darılmaz mı? Ay, Güneşin gecedeki temsilcisi değil midir? Ay karanlığa bürünürse biz yalnızlık meraklıları gece gökyüzüne bakıp nasıl mutlu olabiliriz?
Sevgili okur,
Bir yerde bir kapı kapanmışsa eğer; umarım senle aramızdaki kapı değildir.
Sevgili Garip,
Kendime niye bu kadar kızıyorum? Bu dünyada gösterilebilecek en şiddetli acımasızlığı kendime karşı göstermemin sebebini bulabilir misin? Allah’ ın insana verdiği hasletleri yanlış kullanmanın huzursuzluğu içindeyim. Kuyunun dibine attığım taşı aramakla mesgulüm. Bir deli ve bin akıllının rolünü üstlenerek yaşamak insanı yoruyor. Aynı anda hem mazlum hem zalim oluyorum. Zulmettiğim kendi nefsim, kendi aklım ve kendi dünyam. Mazlumiyetimle kendimi nasıl acınası bir hale soktuğumu… Neyse yine aynı şeyi yapıyorum sanırım.
Hani bir hikaye vardır. Bir padişah bir dilenciyi alır ve pahalı birbirinden güzel kumaşlarla ona elbise yaptırır. Aynaya bakan dilenci “Harikayım. Ne kadar da güzelim.” der ve böbürlenirse padişahına küstahlik yapmış olur. Oysa dilenci:” İğrencim. Çok çirkinim. Şu halime bak. ” derse yine padişahın hakkını yemiş olur. Çünkü dilenci o güzel kıyafetler içinde güzeldir evet ama güzelliği kıyafetlerden gelmektedir. O zaman dilenci şöyle demelidir : ” Padişahımın bana verdiği bu güzel kıyafetler sayesinde ne kadar da güzel oldum.” böylece padişahın da güzelliğinin de hakkını vermiş olur.
Velhasıl Sevgili Garip,
İnsanoglu Allah’ın verdiği nimetler ve lûtuflar içerisinde güzeldir, akıllıdır, basarılıdır vs. Ancak ona verilen nimetin hakkını inkar etme küstahlığında da bulunmamalıdır. Ben bir hiçim demenin ardında Allah’ ın nimetini küçük görme tehlikesi ile karşılaşabilir. Ben yaptım, ben ettim demenin ardında ise Şirk tehlikesi ona göz kırpmaktadır.
İste sevgili Garip,
Biz insanoğlu iki ucu keskin bıçak üzerinde yürümeye çalışıyoruz. İfrat ve tefrit hesaplı bir orta yol bulmaya çalışıyoruz.
İşte Sevgili Garip,
Bu yüzden insan olmak çok zor. Bu yüzden insan olarak yaşayıp insan olarak ölmeyi başarabilen çok az.
Ve ben sevgili garip,
Bu yolculukta uçurumun kenarında, durumu kritik bir dal misali sallanıyorum. Esen rüzgardan, yağan yağmurdan ürkerek, gece karanlığına bir lamba hükmündeki ayı seyrederek yarı asi yarı müttaki yaşamaya devam ediyorum.
Sevgili garip,
Şu son satıra birçok cümle yazdım, sildim. Sanki söylemek istediklerimi söylemiş kadar oldum. Geriye sessizliği paylaşmak kaldı…
Sevgili çocuk,
Gözümüz dışarıda olduğu sürece hakettiğimiz mutluluğa ulaşamıyormuşuz.
Bazen altından kalkamayacağımız dertlerimiz olduğunu düşünürüz. Derin nefes alıp vermeye çalışırken bile hayat adil değildir bize. Oflamalar poflamalar dert ortağımız olur, kimseler anlamaz kimseler dinlemez derdimizi. İsteriz ki;sihirli bir el dokunsun hayatımıza ve her şey mukemmelleşsin. İsteriz ki Mevlana’nın Şems’ini bulup tamamlandığı gibi, biz de kavuşalım “Şems”mize ve bürünelim Mevlanalığımıza. O sihirli değneği yıllardır arıyorum. Yıllardır ” Benim de içimde kendi çapımda bir Mevlana var mıdır merakıyla ve kırılmaya yüz tutmuş umidiyle Şems’imi bekliyorum. Buldum dediğim zamandan bu yana içimden küçük bir mevlana çıkmayışına mı yanayım, Acaba bulmadim mi düşüncesine sığınıp ümidimi geri kazanma cabama mi sığınayım bilemedim Sevgili okur. Neyse, dinlediğim eserden bir parça yazayım da gecenin karanlığına birakayim kendimi :
Ben yoruldum hayat
Gelme üstüme.